Bu sefer de Atina yollarındayız. Cumartesi sabahı Pegasus havayolu ile Atina'ya saat 11.20 de ulaşıyoruz.
ucağımız |
Pasaport kontrolünü çok çabuk bir şekilde tamamlıyoruz. Havalanı içinde hemen bir Atina haritası tedarik edip dışarıda bizi bekleyen X95 nolu otobüse atlayıp, kişi başı 5 Euro luk bilet alarak, yaklaşık 50 dakika süren yolculukla etrafı seyrede seyrede son durak olan Syntagma meydanına ulaşıyoruz.
Syntagma meydanı Parlemento Binası ve National Garden ( milli bahçe) in bulunduğu şehrin başlı başına önemli meydanlarından biridir. Bu bölgeyi pazar günü gezmek üzere burdan ayrılıp Atina'ya gelmemizin esas nedeni olan meşhur Akropolis'i keşfetmek için ( etrafı daha iyi görebilmek için yürüyerek )yola koyulup Akropol 'ün eteklerindeki Plaka bölgesine ulaşıyoruz.
Plaka bölgesi Syntagma ile Monastraki'nin tam ortasında yer almakta. Kafeleri, dükkanları, tavernaları, şirin sokakları ile çok canlı bir bölge olup Bozcaada sokaklarını hatırlattı bize, özellikle de gecesi. Hemen hemen her yerinden Akropolis 'in duvarlarını görebiliyorsunuz .
Ara sokaklarda bulunan eski kiliseleri ve genelde meydanlara dikilmiş heykelleri inceleyip bol bol resim çekip Akropolis'e doğru yolumuza devam ediyoruz.
Bizim Karagöz ve Hacivat'ı alıp Karagoizis ve Hacivatis yapmışlar ve bu binada gösteriler yapıyorlarmış, biz de bizim ülkemizde neredeyse unutulmak üzere olan bu muhteşem ikilinin resmini çekip geçiyoruz , kapı kapalı olduğu için maalesef içeri giremiyoruz.
Biraz daha yukarı tırmandığımızda bağımsız Yunanistan' da kurulan ilk üniversite binasının önünde geçiyoruz.
Akropolis denizden 152 metre yükseğe kurulduğu için tabanlara kuvvet deyip yılmadan tepeye doğru tırmanmaya devam ediyoruz . Akropolis Yunanca yukarı şehir demek , Antik Yunanda her yerleşim yerinin bir Akropolisi olurmuş ancak en ünlüsü Atina'da bulunan Akropolistir . Ana kapıdan değil daracık yollardan geçerek arka kapıdan ( north & south slope of acropolis) giriş yapıyoruz.
Şansımıza müze ve ören yerlerinin girişi bedava olan güne denk geliyoruz yoksa kisi başı 12 Euro ödeyerek girmemiz gerekiyor ( bu fiyata Akropolis müzesine girmek de dahil) . Kapıdan girerken elimize verilen broşürde nerede oldukları gösterilen 20 adet farklı tarihi eseri de görüp ana kapıya ulaşmaya çalışıyoruz. Tarihe ve arkeolojiye meraklı iseniz tam istediğiniz gibi bir yer, Akropolisin her tarafından tarih fışkırıyor.
Yukarı doğru tırmandıkça Atina şehri maalesef tam bir beton yığını olarak karşımıza cıkıyor.
Akroplis'e cıkarken şehrin görüntüsü |
Bu arada bayağı toz toprak yoldan devam ettiğimizi için kıyafet olarak çok açık renk giyilmemesini tavsiye ederiz, birde altı kaymayan ayakkabınız olsun, taşlar aşırı aşınmış olduğu için kaymak çok muhtemel. Atinanın sıcağı da bayağı yakıyor 20 derecede bile güneş yanığı olabilirsiniz aman dikkat.
Nihayet ana kapıya geldiğimizde muhteşem bir kapı bizi karşılıyor Burada da toplam 21 adet, farklı zamanlarda yapılan tarihi yapılar (yunan tanrı ve tanrıcalarına adanan tapınaklar, hazinelerin saklandığı binalar vs) mevcut ancak en ünlüsü hepimizin beynine resimlerle kazınan ve şehrin simgesi olan tanrıca Athena 'ya atfedilen PARTHENON tapınağıdır. Günümüze ulaşan ilk inşa edilen değil farklı zamanlarda yapılan iki tapınağın kalıntılarıymış.
Parthenon ve selfimiz :)) |
Parthenon |
Tepenin en sonunda bulunan bu muhteşem eser insanı büyülüyor. Bu arada her bir eser onarılması gerektiği için belirli dönemlerde sırayla parça parça onarıma sokuluyormuş.
Parthenon'un ilerisinde bir burcun üzerinde seyir terası olarak kullanılan alandan şehri kuş bakışı seyredebilir ve bizim yaptığımız gibi Parthenon tapınağın muhteşem görüntüsünü seyre dalıyorsunuz.
Parthenon'dan sonra bu sefer sol tarafdaki eserleri görerek çıkışa devam ediyoruz .Akropoliste 3 saate yakın bir zaman geçiriyoruz .
Erechtheion Tapınağı ve Karyatidler |
Akroplis'in cıkış kapısı iç taraftan |
Dionysos antik tiyatro |
Herodium antik tiyatro |
Akrapolis'in duvarından Herodium antik tiyatro & şehir manzarası |
Herodium antik tiyatro |
Aşağıya inerken biraz soluklanıp taşlara oturup ,her yerde bulunan muhteşem tarihi eserleri seyredip, bildiğiniz buzlu meyve frappelerinden içiyoruz tanesine 6 Euro ödeyerek.
Dinlendikten sonra tabanlar kuvvet deyip bu sefer yokuş aşağı iniyoruz . Pazar yerini andıran her tür hediyelik eşya, el yapımı ürünler, takılar, antika eserlerin ve resimlerin satıldığı caddeden geçip, Antik Agora'ya devam ediyoruz.
Tren yolunun hemen yanında bulunan Antik Agoraya giriyoruz . Normalde giriş ücreti 4 Euro biz yine ücret ödemiyoruz:))
Tarih ile günümüz yaşamı iç içe geçmiş Atina'da. Sol tarafta kafeler, restoranların bulunduğu Apostolu Pavlou caddesi, ortasında tren yolu ve sağ tarafta duvarları grafiti ile yazı yazılan Antik Agora bulunuyor. Antik yunanda, Agoralar şehrin ticari, sosyal ve ticari merkezleridir.
Antik agora'nın duvarında grafiti |
Geniş bir alana yayılan Agorada sağlam durumda bulunan Hephaestus tapınağı, günümüzde Antik Agora müzesi olarak kullanılan Attalos revağı, eski kilise ve Agora dan geri kalan kalıntılar mevcut. Hephaestus tapınağına ulaşmak için epey bir yokuş cıkmamız gerekiyor yine tabi.
Antik Agora müzesi |
Antik Agora müzesi içi |
Antik Agora'nın maketi |
Hephaestus tapınağı |
Hephaestus tapınağı |
kilise girişi |
kilise tavanı |
Burayı da gezdikten sonra artık yorgunluktan bitap düşüp kendimize bir otel bulmak için Monastraki 'ye doğru yol alırken çok fazla kalori harcadığımızı düşünerek Davinci Cafe de tadı muhteşem olan kocaman bir dondurma ile kendimiz ödüllendiriyoruz :))) 3 topu 3 Euro
Monastraki meydanın da günümüzde halk sanatları müzesi olarak kullanılan Osmanlı' dan kalan tek caminin yanından geçiyoruz. Burası gündüz ve gece cıvıl cıvıl olan bir meydan.
Halk sanatları müzesi |
Meydana çok yakın, yüksek tavanli eski bir bina olan bir otele yerleşiyoruz. Geceliği 45 Euro kahvaltı dahil. Ancak bu sefer oteli çok tavsiye edemeyeceğim için isim vermek istemiyorum sebebi ise yerleri tahta olduğu için merdiven ve koridordan her geçişte bendenizin tavşan uykusu olduğu için gözleri açıp yorgunluğa rağmen düzgün uyku uyuyamayışımdır. Sevgili eşim maşallah mışıl mışıl uyuyor tabi.
Üstümüzü değiştirip bu sefer Atina sokaklarını gece görmek ve meşhur tavernalarında yemek yemek için kendimiz dışarı atıyoruz. Farklı bir yoldan geçerek kendimiz Plaka' ya atıyoruz . Şehrin göbeğinde kalmış başka bir Antik Agora göruyoruz ancak saat geç olduğu için sadece dışarıdan bakıp resim çekmekle yetiniyoruz tam gün batımına denk geldiğimiz için. Aramızda konuşurken orta yaşlı bir bey yanımıza yaklaşıp bozuk bir Türkçe ile bir yer mi arıyorsunuz diye soruyor. Ailesi Türkiye' den mübadele zamanında göçmüş , kendisi defalarca İstanbul'a gelmiş , evde annesinden öğrenmiş Türkçeyi. Yanındaki yaşlı bayan da gülen gözlerle bize hoş geldiniz diyerek bozuk bir aksanla konuşmaya başlıyor. Biraz sohbet ettikten sonra onlardan ayrılıp yolumuza devam ediyoruz.
Gün batarken Agora |
Agora |
Gözümüze kestirdiğimiz canlı müzik yapan bir taverna ya oturup yemeğimizi söylüyoruz. Masalar sokak aralarına kurulmuş yerler tabak kırıkları ile dolu.
Akşam üzeri Akrppolis |
Atina sokakları |
Seyyah çift |
Her masaya 2 adet kırmak için tabak bırakıyorlar tabi bizde ritüeli yerine getirip kırıyoruz onları. Bir büyük balık, kalamar bir kaç meze, salata ve 0,5 lt beyaz şarap için toplam 68 Euro hesap ödüyoruz.
Yanarlı Dönerli Balık Tabağı :) |
Akrapolis gece |
Akrapolis gece |
Gece Atina sokakları |
Agora müzesi gece |
Kahvaltımız yaptıktan sonra otel den cıkarken lobide Yılmaz Özdil'in kitabını görmek hoş bir sürpriz oluyor bize. Ailecek severiz kendisini.
Parlemento binasının bulunduğu Syntagma meydanına yürüyoruz. Şansımıza fazla beklemeden nöbet değişimi törenini izlemeye başlıyoruz.İzlemenizi tavsiye edeceğimiz bu tören ortalama 5-6 dakika sürüyor. Tören bitince bir asker nöbetteki askerlerin kıyafetlerini ve püsküllerini tek tek düzeltiyor.
Parlementonın dağ tarafında bulunana National Garden( milli parka)'a yürüyoruz. Şehrin ortasında 154,000m2 oluşan devasa parkta gölet, hayvanat - kuş bahçesi, çocuk parkları, çocuk kütüphanesi, antik kalıntılar, heykeler, botanik müzesi ve kafeler bulunuyor. Çok fazla spor yapan ve koşan insan rastlamıyoruz, daha çok banklarda oturuyorlar. Soluklanmak için bizde bir bank seçiyoruz kendimize.
Parkı gezdikten ve birazda dinlendikten sonra arka taraftan cıkıp direk Kolanaki bölgesine yürüyoruz ( bizdeki Nişantaşı ) . Yol üstünde Benaki müzesini görüyoruz Benaki museum, girmek isterseniz 8 Euro. Müzenin bulunduğu ana cadde de askeri törene denk geliyoruz bunu da fotoğraflamak hoş oluyor.
Tören alayı |
Sokaklardan gecerken lüks mağazaların butiklerini görüyoruz, evler daha yeni ve güzel bu bölgede. Amacımız şehri kuş bakışı görmek için meşhur Lycabettus tepesine çıkmak. Teleferik ile cıkılacağını duyduğumuz için teleferik arıyoruz ama nafile bulamıyoruz. Bu durumda gözü karartıp yerden 277 metre olan tepeye cıkmaya başlıyoruz . Ne kadar çok yürüyüşe alışık olsak da dik tepeyi cıkmak bizi bayağı bir zorluyor. 25 dakikalık bir tırmanma sonunda bir kilisenin de bulunduğu tepenin ilk düzlüğüne ulaşıyoruz.
bitap düşmüş seyyah :)) |
Pazar olduğu için içerden ayin sesleri geliyor, biz en tepeye cıkmak için yolumuza devam ediyor ve amacımız ulaşıyoruz. Buradaki çok küçük olan St. George kilisesinde bir düğün törenine denk geliyoruz. Bizim amacımız zaten çevreyi seyretmek olduğu için bütün şehri seyre dalıyoruz. Özellikle Akropolis'e doğru bol bol resim çekiyoruz.
Akropolis parmaklarımın ucunda |
Akrapolis tam karşımızda |
Akrapolis' e karşı selfiemiz |
Lycabettus tepesi |
Akropolis ortamızda |
Ve dinlenmeyi hak ettiğimizi düşünerek kilisenin altında yer alan Sky Bar'a atıyoruz kendimizi. Tatlı ve kahvelerimizi söyledikten sonra camlı teresta oturarak etrafı seyre dalıyoruz. 20 euro civarında. Aklınızda olsun buradan gün batımını izlemek müthiş olabilir , biz sadece gündüzünü görmüş oluyoruz.
Sky bar terası |
Sky bar camlı teras |
Ve dağın içine yapılmış füniküleri görüyoruz meğer teleferik değil fünikülerle çıkılıyormuş . Kolonaki'deki Aristippou sokakından biniliyormuş, 3,50 Euro tek yön. Biraz vakit geçirdikten sonra kalkıp bu sefer nasıl olsa yokuş aşağı yürüyeceğiz diyerek merdivenlerden inişe geçiyoruz.
Bu sefer parlemento binasının arkasından aşağıya yürüyoruz burada da askerlerin nöbet değişimine denk geliyoruz, arka tarafdaki askerlerle resim çektirmek serbest oluğunun öğrenip hemen bu anımızı ölümsüzleştiriyoruz.
Panatheanic Stadyumuna |
Bu sefer Zapion fuar ve kongre merkezine geliyoruz oradan devam edip meşhur Zeus tapınağın bulunduğu Alana devam ediyoruz. Sadece kapanışa 20 dakika kaldığı için içeri girmeyip dışından geziyoruz. pazar günleri daha erken kapanıyormuş aklınızda olsun saat 15,00 .
Zeus tapınağı |
Bu bölgeyi de yürüyerek kat ederek meşhur Handrian's Arc' a ulaşıyoruz. Buradan da artık dönüş vakti yaklaştığı için Sytagma meydanındaki metro isatsyonuna devam ediyoruz.
Handrian's Arc |
Yol üstünde Atina'daki metro çalışmaları zamanında ortaya cıkan Roma Havuzu görüyoruz. Bu tarihi eserden dolayı metro yolu değiştirilmiş. Aslında şehrin neredeyse tamamı eski tarihi bölgelerin üstüne kurulmuş olduğu için her yerde tarihi bir kalıntı görmek mümkün tıpkı Istanbul gibi.
Roma hamamı kalıntıları |
Havalanına dönüşü metro ile yapmak istediğimizden kendimiz metro istasyonuna atıyoruz. Metro da mavi hatta biniyoruz , havalanına gidiş 8 Euro ancak iki kişilik bilet alınırsa 7 Euro ödeniyor. Yaklaşık 45 dakika yolculuktan sonra kendimizi yorulmuş ancak mutlu bir şekilde alana atıyoruz.
Atina için 2 tam gün yeter ancak deniz kenarındaki Pire bölgesini ve Akropolis müzesini de görmek isterseniz 3 gün daha iyi olabilir. Bizim gibi yürüyerek değil de üstü açık gezi otobüsleri ile de gezebilirsiniz. Bütün merkezi yerlerde istasyonları mevcut , sarı ve kırmızı otobüs turu olamak üzere iki alternatif var.
* Kırmızı City sightseeing ile gezmek isterseniz City sightseeing günlük 18,00 Euro , Pire dahil 22,00 Euro.
* Sarı Athens open tur otobüsü Athens open tur günlük 15,00 Euro , Pire dahil 18,00 Euro .
* Athens happy hour kırmızı treni var, 60 dakika, 6 Euro.
Bizden bu seferlikte bu kadar , bir daha ki yolculukta görüşmek üzere, iyi seyahatler :)))
Super olmıs
YanıtlaSilTeşekkürler
Sil